Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği’nin bir süredir üzerinde çalıştığı İpotek Finansmanı Kurumu ile ilgili detaylar geçtiğimiz günlerde Antalya’da yapılan zirvede ortaya çıktı. Bloomberg HT’den Ceren Dilekçi’nin Antalya’daki zirveden aktardığı notlarda kurumun katılım bankalarının da kredilerini alabileceğini öğreniyoruz. İşte o yazı:
”
Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği’nin bir süredir üzerinde çalıştığı ‘İpotek Finansmanı Kurumu’ ile ilgili detaylar Antalya’daki TSPB Zirvesi’nde masaya yatırıldı.
Halen taslak aşamasında olan, sektör paydaşlarının üzerinde çalıştığı İpotek Finansmanı Kurumu ile kredi kuruluşlarının kredilerini satın alıp karşılığında menkul kıymet çıkarılması planlanıyor. Sadece bankaların değil tüm finansal kurumların kredileri karşılığında Varlığa Dayalı Menkul Kıymet ya da İpoteğe Dayalı Menkul Kıymet çıkarılacak. Diğer bir deyişle bankaların kredi havuzlarını devralabilecek, menkul kıymetleştirme konusunda özelleşmiş bir kuruluş devreye girecek.
TSPB’nin önerdiği modele göre Türkiye Bankalar Birliği, Katılım Bankaları Birliği, Sigorta Reasürans ve Emeklilik Şirketleri Birliği, Finansal Kiralama Birliği’nin yanısıra elinde finansal gücü olan Hazine, EBRD, IFC gibi uluslararası ve/veya TOBB, BİAŞ gibi yurt içi kuruluşlar ile birlikte kurulması gündemde.
Bu modelle özellikle bankalar üzerindeki reel sektörü finanse etme riskinin dağıtılması amaçlanmakta. Konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği Genel Sekreter Yardımcısı İlker Savuran, son dönemde faiz oranlarındaki yükseliş ve kredi/mevduat dengesinin bozulmasıyla son dönemde bankacılık kaynaklı riskin belirginleştiğini, bankaların reel sektörü finanse etme riskinin tamamını bilançolarında tuttuğunu belirtti.
Sorunlu kredilerin dışında kalan kredi stoğu bu kurumlardan alınacak. Savuran, bankaların kredi havuzlarını bilançolarından çıkardıkları ve riski de dışarıya çıkardıkları için daha düşük faiz marjıyla kredi verme olanağı elde edeceklerini, sermaye yeterlilikleri, likidite rasyoları gibi düzenlemelerden kaynaklanan rasyolarının da rahatlayacağı görüşünde..
Kredi ve sermaye piyasasının birbirini beslemesinin planladığı söz konusu yapıyla faiz oranlarının da düşmesi hedefleniyor.
Çalışmalarda menkul kıymetleştirmenin avantajları şu şekilde özetleniyor:
- Son yıllarda artan kredi/mevduat oranının azaltılarak münferit ve sistemik riskin düşürülmesi
- İhraç edilen menkul kıymetler karşılığında edinilen kaynaklarla bankaların tekrar kredi tahsis etme olanağı
- Kredilerin menkul kıymetleştirilmesi neticesinde ikincil piyasanın oluşmasıyla kredilerin likitleştirilmesi
- Menkul kıymetleştirme sayesinde risk transferinin kolaylaştırılması
- Sermaye piyasalarında işlem gören yatırım aracı sayı ve çeşidinde artış
- Farklı risk ve getiri tercihlerine sahip yatırımcılara ürünlerin özelleştirilerek sunulabilmesi sayesinde yatırımcı sayısında artış
- Risklerin geniş yelpazeli yatırımcı tabanına yayılmasından ötürü bankaların yasal rasyolarının olumlu etkilenmesi.
İPOTEK FİNANSMANI KURULUŞU’NUN İŞLEYİŞİ
TSPB’nin çalışmasında İpotek Finansmanı Kuruluşu’nun işleyişine göz atalım.
Kaynak kuruluşlar kredi havuzlarını ayrı bir üçüncü kurum olan İFK’ya devrediyor. İFK farklı bankaların kredi havuzlarını aldığından daha geniş ve çeşitli kredi havuzlarına erişim sağlayabiliyor. Daha geniş yelpazede kredi havuzu menkul kıymetleştirme faaliyetleri için kullanılabildiğinden ihraçlar müşteri tercih ve kısıtlamaları doğrultusunda daha rahat özelleştirilebiliyor.
Bankaların gerçekleştirdiği menkul kıymetleştirilmiş ürün ihraçlarında yurtiçi yatırımcı talebinin zayıf olma riski bulunsa da bu durum İFK’nın faaliyetleri neticesinde hafifletilebiliyor.
Bir bankanın kendi yaptığı ihraçta, kredilerin bilançodan çıkması nedeniyle ihraççı bankanın avantajlı duruma geçmesi endişesi taşıyan rakip sermaye grubunun yatırım yapmaktan imtina
edebilme endişesine karşılık arzu eden her bankanın kredilerini devralan İFK gibi bir kurumun harmanlayarak ihraç ettiği kıymetlere farklı sermaye gruplarının yatırım yapmaktan çekinmeyeceği düşünülüyor.
Bankaların her bir ihraç için ayrı bir Varlık/Konut Finansmanı Fonu (V/KFF) kurması gerekirken İFK için böyle bir zorunluluk bulunmaması maliyet avantajı sağlıyor.
Bankalar uygulamada kredi havuzlarını V/KFF’lere satıyor. Banka bünyesinde yapılan ihraçlar kapsamında kontrol gücü ve yönetim hakimiyeti söz konusu olduğu için V/KFF’ler konsolidasyona tabi. Bu durum menkul kıymetleştirme neticesinde ihraç edilen kıymetin banka açısından sağladığı faydayı ortadan kaldırıyor. İFK’da ise ortaklık yapısında hakim finansal kurum bulunmaması durumunda konsolidasyon zorunluluğu ortadan kalkıyor.
Diğer taraftan, İpotek Finansmanı Kuruluşu’nun doğrudan müşterilerle ilişkisinin bulunmaması hizmet sağlama görevini bankalardan temin etmesini gerektiriyor.
Menkul kıymetleştirilmiş ürünlere yurtiçi ile beraber önemli ölçüde yabancı yatırımcı olması beklenmekte. Bu noktada maliyet konusu öne çıkıyor. Çünkü yabancı yatırımcılara satışta bir diğer önemli husus menkul kıymetleştirmeye konu olan kredilerin Türk lirası cinsinden verilmesi ancak kıymetin döviz cinsinden ihraç edilmesi. Bu durum beraberinde İFK için önemli bir kur riskini getiriyor. Bu riskin ortadan kaldırılması için kullanılması gereken türev araçlar da maliyetleri hayli yükseltiyor.
Menkul kıymetleştirme faaliyetleri için halihazırda ülkemizde yasal altyapı bulunmasına rağmen ihraçların sınırlı kaldığı görülüyor. Mevzuatımız İpotek Finansman Kuruluşu kurulduğu zaman İslami finansa dayalı ürünlerin de alınabilmesine olanak veriyor. Önerilen tarzda kurulacak şirket, hem konvensiyonel bankaların kredilerini satın alacak hem de İslami Finansa Dayalı ürünleri satın alarak menkul kıymetleştirme yapabilecek.”
Kaynak: Bloomberg HT / https://www.bloomberght.com/yorum/ceren-dilekci/2166061-ipotek-finansmani-kurumu-nasil-isleyecek
İlk yorum yapan siz olun