İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Katılım Bankaları Birliği tanımlarını revize etmeli”

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Şahap Kavcıoğlu “Neden katılım finans?” sorusunun cevabını ararken sektör paydaşlarına çok iş düştüğünü özellikle de Katılım Bankaları Birliği’nin bu alanda önemli bir kurum olduğunu belirtti. Yazının devamında Kavcıoğlu, Katılım Bankaları Birliği’nin bir sunumunda katılım bankalarını Türk bankacılık sisteminin alternatifi değil tamamlayıcısı olarak ifade ettiğini söyleyerek bu tanımın sorunlu olduğunu ifade etti. İşte Kavcıoğlu’nun o yazısı:

“Faizsiz sistem diğer Müslüman ülkelerde yıllardır çok yaygın bir şekilde uygulanmaktadır. Hatta Avrupa’da özellikle İngiliz ve Amerikan kökenli bazı bankalar (HSBC, Citibank) İslami finans penceresi açarak, bu uygulamayı yıllarca uygulamış ve İslam ülkelerinin kaynaklarını kendi ülkelerine çekmeyi başarmışlardır.

Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti’nde uzun bir süre bu uygulamalara müsaade edilmemiştir. Ta ki rahmetli Turgut Özal Başbakan olana kadar. Türkiye İslami finansla 1983 yılında rahmetli Özal’ın çıkardığı bir kararnameyle tanışmıştır.

Ülkemizde faizsiz finans alanında faaliyet gösteren kuruluşlar, yaklaşık 35 yıllık bir maziye sahip. “Özel Finans Kurumları” adıyla ülkemizdeki yolculuklarına başlayan bu kurumlar, 1999 yılında bankacılık yasası kapsamına alınarak yasal güvenceye kavuştular ve daha güçlü bir mevzuata sahip oldular. 2005 yılında ise, katılım bankası adıyla bankalar kanununda yerlerini aldılar. Böylelikle “katılım bankacılığı” yeni bir kavram olarak literatürde ve mevzuatta yerini almış oldu.

“Banka” veya “Katılım Bankası”, tanımlayıcı isimleri çok mu önemli? Evet oldukça önemli. Her şeyden önce isimlerin çağrıştırdığı bir anlam var arka planda.

Bankacılığa alternatif olarak yola çıkan eski adıyla “Özel Finans Kurumları” şimdiki adlarıyla “Katılım Bankaları”, sundukları finansal hizmetler ve ilişkili tarafları itibariyle alternatif finans hizmeti sunma noktasında aslında şu ankinden çok daha fazla büyüme imkanına sahipler.

Mevcut hükümetin “Faizsiz Finans”ın payını büyütme isteği ve dünyadaki bankacılık modeline alternatif olma gayesi doğrultusunda, 2025 yılı için hedeflenen %15 pazar payına ulaşmaları aslında mümkün.

Bunun başlangıç noktası da riski ve getiriyi paylaşmayı niteleyen “Katılım Bankaları” tanımlayıcı isminin “Katılım Finans” olarak değiştirilmesi olabilir. “Katılım Bankaları” sadece faizsiz finans hizmeti sunan bankaları nitelerken, “Katılım Finans” terminolojisi faizsiz hizmet sunan tüm finans sektörünü kapsayıcı şekilde genişleme imkanı sağlayacaktır.

Gelinen nokta itibariyle Katılım Bankaları’nın toplam bankacılık içindeki payı %5’ler civarında seyrediyor. Oysaki ülkemizin bu konuda sahip olduğu potansiyel düşünüldüğünde, gidilecek mesafenin çok olduğunu teşhis etmek zor değil.

Tabii gelinen noktanın bir tarihsel süreci yansıttığını da unutmamak gerek. 90’lı yıllarda ortaya çıkan İslami holdinglere karşı bir kanuni düzenleme getirilmemesi, İslami kesimi çok zor durumda bırakmıştı. Binlerce mütedeyyin insanımız iyi niyetle bu holdinglere yatırdıkları paraları kaybettiler. Son olarak da İhlas Finans’ın batışı, yine binlerce mütedeyyin vatandaşımızın para kaybetmesine neden oldu.

Özel Finans Kurumlarının 90’lı yıllarda büyüyememe nedenlerinden bir diğeri ise, düzenleyici otoritelerin bu kurumları bir finans kurumu olarak görmemeleridir. Bunun neticesinde bu kurumlara ilişkin hiçbir düzenleme yapmadıkları gibi sermaye artırmalarına, şube açmalarına ve büyümelerine bir şekilde engel olmaya çalışmışlardır.

Aslında bu olayların altında, o zamanki yönetimlerin bilinçli bir şekilde İslami kesimi fakirleştirme operasyonu yatmaktaydı. Çünkü devlet otoriteleri bugünkü gibi o günlerde de kanuni düzenlemeler yapabilirlerdi. Mesela; 2001 krizinde off shore (kıyı bankacılığı) bankacılığı ile ilgili hiçbir düzenleme yokken TMSF, İmar Bankasına off shore üzerinden para yatıran vatandaşların parasını ödemiştir. Aynı TMSF, batan İhlas Finans Kurumuna para yatıran vatandaşın parasını ise ödememiştir. Bu da İslami kesimde ciddi kırgınlık ve sermaye azalışına neden olmuştur.

AK Parti iktidarı döneminde yapılan kanuni düzenlemelerle belirtilen sorunlar ve benzerleri çoktan aşıldı. Artık yeni bir aşamaya, daha kapsayıcı bir aşamaya yani “Katılım Finans” terminolojisine geçilme vaktinin geldiğini düşünüyorum. Tabii sadece tanımlayıcı isimleri değil, faizsiz finans hizmeti sunan kuruluşların diğer kullandıkları terminolojilerini de gözden geçirmek ve yenilemek gerekir.

Konuyla ilgili olarak Cumhurbaşkanımız tarafından atılan adımın yerinde ve daha geniş bir faizsiz finans dünyasını hedeflediği açık. Bu anlamda, 2015 yılı %15 pazar payı hedefinin ulaşılabilir olduğu görülmektedir.

Sektör kendi potansiyeline ulaşmada adımlar attıkça, ilave sermaye ve yeni oyuncu çekebilecek ve pazar payını artırabilecektir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta sektörün faizsiz finans ilkelerinden ayrılmadan, ihtiyaç duyulan ürünleri piyasaya sunabilmesindedir. Tüm paydaşlara bu noktada görev düşmektedir.

Katılım Bankalarının kendilerini toplumumuza iyi anlatmaları, tanıtmaları ve gerçekten bankacılık sektörüne alternatif model olduklarını ortaya koymaları gerekiyor. Bu konuda Türkiye Katılım Bankaları Birliği’ne de önemli görevler düşmektedir.

Örneğin, Katılım Bankalar Birliği’nin sunumunda bu sistemi anlatırken aynen şu ifadeler kullanılmıştır; Türk bankacılık sisteminde alternatif değil, sistemi tamamlayıcı bankalardır. Mevduat bankaları ile kalkınma ve yatırım bankalarının yanında üçüncü tarz bir bankacılıktır. Fonksiyonel olarak mevduat bankalarına benzemektedirler.

Böyle bir tanımlama yaptığınızda faiz hassasiyeti olan mütedeyyin insanlarımız neden bu kurumlara yönelsin? TKBB’nin tanımlarda ve içeriklerde önemli değişikliklere gitmesi gerekir. Önümüzdeki hafta bu konudaki önerilerimizi sizlerle paylaşacağım.”

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir