İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İSEFAM’dan BDDK tebliğine destek

Sakarya Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finansı Uygulama ve Araştırma Merkezi (İSEFAM) Müdürü Prof. Dr. Çalışır, faizsiz bankacılık sistemine ilişkin BDDK’nın yaptığı yasal düzenlemelerin dünyadaki örnekler dikkate alınarak ve Türkiye’ye uygun değişikliklerle gerçekleştirildiğini, sektörün temellerinin daha da sağlamlaşmasına yardımcı olacağını söyledi.

İSEFAM Müdürü Prof. Dr. Mustafa Çalışır, BDDK’nın 14 Eylül 2019 tarihinde yayımladığı “Faizsiz Bankacılık İlke ve Standartlarına Uyuma İlişkin Tebliğ”ine yönelik bir değerlendirme metni yayımladı. Prof. Dr. Çalışır’ın yaptığı değerlendirme şu şekilde:

“Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nca (BDDK) hazırlanan “Faizsiz Bankacılık İlke ve Standartlarına Uyuma İlişkin Tebliğ” yayımlanarak yürürlüğe girdi. Söz konusu Tebliğ ile finansman sağlayan katılım bankaları ile kalkınma ve yatırım bankalarının, faizsiz bankacılık ilke ve standartlarına uygun şekilde faaliyet göstermek üzere oluşturacakları yapıya ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi hedefleniyor. Bu düzenlemelerin çeşitli medya organları nezdinde yanlış algı ve anlamalara meydan verecek şekilde yorum ve haber konusu yapılmış olduğunu görmekteyiz. Bu bilgi kirliliğinin ortadan kaldırılması amacıyla konunun tarafımızdan değerlendirilmesi lüzumu hasıl olduğundan Merkezimiz bünyesinde yaptığımız, Tebliğin ve içerdiği maddelerin değerlendirilmesine dair sonuçları paylaşma gereği hissetmekteyiz.

Tebliğe ilişkin detaylara değinmeden önce Bankacılık sektörü içinde yer alan Katılım Bankacılığının konumuna kısaca bakmamız daha sağlıklı olacaktır.

3’ü Kamuya Ait Olmak Üzere 6 Katılım Bankası Faaliyetlerine Devam Ediyor

Mevduat, kalkınma ve yatırım bankalarıyla birlikte Türkiye’de bankacılık sektörünün üç önemli unsurundan biri olan katılım bankları; kalkınma ve mevduat bankalarının birebir fonksiyonlarını üstlenen kuruluşlar değil, Türk bankacılık sisteminin tamamlayıcı öğeleri olarak yapılandılar.

Katılım bankacılığının yasal zemini 1983 Yılında, 83/7506 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Özel Finans Kurumları kurulmasına izin verilmesi ile oluşturuldu. Akabinde, Türk finans sistemindeki ilk uygulamaları ise 1985’te Albaraka Türk Özel Finans Kurumu ve Faisal Finans Kurumu 1989 da Kuveyt Türk Özel Finans Kurumu ve 1991 de Anadolu Özel Finans Kurumları ile sektöre hızlı giriş yaşandı.

Katılım bankalarının asıl hızlı ve sistematik gelişme evresi, 2005 yılında Bankacılık Kanunu’nda yapılan düzenleme sonrasında ilgili kurumların banka statüsü kazanmaları ile başladı.  Bu düzenleme ile yasal statü itibarında Bankacılık Kanunu’na dahil edilen katılım bankalarının ekonomik ve finansal döngüdeki etkinliklerini artırdıkları gözlendi.

2019 yılı itibarıyla Türkiye’de Albaraka Türk Katılım Bankası, Türkiye Emlak Katılım Bankası, Kuveyt Türk Katılım Bankası, Türkiye Finans Katılım Bankası, Vakıf Katılım Bankası, Ziraat Katılım Bankası olmak üzere 6 katılım bankası faaliyet gösteriyor. Bu yıl ayrıca, Türkiye Emlak Katılım Bankası 3. kamu katılım bankası olarak sektörde yerini aldı.

Faizsiz Standartları Belirleyen Yeni Tebliğ

Tebliğe gelecek olursak, tebliğin BDDK tarafından daha önce yapılan mevzuat değişikliklerinin devamı mahiyetinde olduğunu söyleyebiliriz. Son dönemde yapılan değişikliklerin sadece birkaç ürün ya da ihtiyaca yönelik değil, bu kuruluşların faaliyet alanlarının temel omurgasına yönelik olduğunu görüyoruz. Son yayımlanan tebliğ de daha öncekiler gibi bu çerçeveye konulabilir.

İslami bankalar, Türkiye’deki adıyla katılım bankaları, temelde faizsizlik prensibi üzerine faaliyet gösteren kuruluşlardır.  Bu durum konvansiyonel bankalardaki risklerin yanında İslami bankalara Şer’i uyum riskini de getirmektedir. Diğer bir deyişle, süreçlerde Şer’i kurullara uyumun olmaması durumunda şer’i uyum riski oluşabilmekte ve bunun sonucunda İslami bankalar aynı zamanda itibar riski ile de karşı karşıya kalabileceklerdir. Bu durum; bu riskten kaynaklı olarak İslami bankanın müşterilerini kaybetmesi ve iflası anlamına gelebilecektir.

Faiz başta olmak üzere İslam’ın emrettiği prensiplerin tüm süreçlerde takip edilmesi bağlamında, bu bankaların bünyelerinde farklı isimler altında Şer’i uyumu sağlayan yapılar bulunmakta ve bu dünya ölçeğindeki uygulamaların farklı biçim ve statülerde Şer’i yönetişim yapılarına sahip olduğunu görüyoruz. 

Kimisinde sadece İslami bankaların bünyesinde böyle bir kuruluş bulunurken, kimisinde de bunun ötesinde yaptırım gücü de olan üst kurumlar mevcuttur. Bu danışma kurullarının yaptırım güçleri ve sorumlulukları farklı olmak üzere tümünün amacı süreçlerin (ürün geliştirme, vs.) İslami prensiplere uygun olarak sürdürülmesi ve denetlenmesi ortak paydasında birleşmektedir.

Türkiye’deki uygulamalara baktığımızda ise uzun yıllar katılım bankalarının içerisinde danışma kurulları yer almış ve bu şekilde Şer’i uyumluluk tesis edilmeye çalışıldı. Bununla birlikte TKBB bünyesinde 22 Şubat 2018 tarihinde bir merkezi danışma kurulu resmi olarak kuruldu.

Ancak tüm bu yapılara ilişkin süreçler yasal bir zemin içerisinde derli toplu olarak düzenlenmiş değildi. Özellikle katılım bankaları içerisinde olan yapılar bankaların kendi iç teamüllerine göre hareket etmekte ve genellikle iç yönergeler ile işleyişi tesis edilmekteydi.

İşte, BDDK’nın Faizsiz Bankacılık İlke ve Standartlarına Uyuma İlişkin Tebliğ’i de zaten halihazırda de facto olarak bulunan bu yapıların standartlarını belirleyen bir düzenleme olma özelliği taşıyor. Aynı zamanda bu tebliğ, sadece katılım bankalarının değil kalkınma ve yatırım bankalarının da faizsiz finans ile ilgili sınırlı bir şekilde yaptıkları faaliyetlerin usul ve esaslarını belirlemeyi amaçlıyor.

Tebliğin maddeler bazında incelenmesine gelecek olursak; öncelikle, Danışma komitesi ile Danışma kurulu arasındaki farka dikkat çekmek gerekir. Tebliğde uzun yıllardan beri her bir katılım bankasının kendi bünyesinde yer alan danışma kurullarının adının artık “danışma komitesi” olarak değiştirildiğini görüyoruz. Danışma kurulu dediğimizde ise artık TKBB bünyesindeki merkezi danışma kurulunu anlamamız gerekiyor.

Dördüncü madde, katılım bankaları ve kalkınma ve yatırım bankaları bünyesinde kurulacak faizsiz bankacılık danışma komitesinin yapısına ilişkin hususları içeriyor. Her ne kadar bu maddede “banka” ifadesi tanımlanmamış olsa da katılım bankaları, kalkınma ve yatırım bankalarını kastediyor diye yorumlanabilir.

Danışma komitesi kısmen bağımsız bir şekilde yönetim kuruluna bağlı yapılandırılmış ve halihazırda katılım bankalarının uygulamalarına uygun şekilde düzenlenmiş. Maddede dikkat çekici husus, bu komitenin altında yardımcı olarak danışma komitesi sekretaryasının kurulmasının gerekli kılınmasıdır.

Beşinci maddede danışma komitesi üyelerinin taşıması gereken şartlar açıklanıyor. Komite üyelerinin üçte ikisinde “İlahiyat veya dengi alanlarda en az lisans düzeyinde öğrenim görmüş veya faizsiz finans alanında yüksek lisans ya da doktora derecesine sahip olmanın yanı sıra, faizsiz finans alanında en az üç yıl mesleki deneyime sahip olması” şartı aranıyor. Burada üyelerden faizsiz finans alanında üç yıl deneyim isteniyor. Fakat faizsiz finans alanı dendiğinde ne anlamamız gerektiğinin izahı tam yapılmamış.

Örneğin bir üniversitede faizsiz finans alanında mesleki deneyime sahip olan bir akademisyen faizsiz finans alanında çalışmış olma şartını taşıyor mu? Eğer taşımıyorsa mevcut durum (danışma komitesi üyelerinin çoğunluğunun akademisyen olması) göz önüne alındığında bu komitelere üniversiteden bir akademisyenin katılması zor görünüyor. 

Bu anlamda tebliğ maddesinin kısıtlayıcı olduğu söylenebilir. İlgili maddedeki diğer bir kısıtlayıcı konu danışma kurulu üyelerinin görev yapabileceği katılım banka sayısının iki ile sınırlandırılmış olmasıdır. Sektörün bu kadar küçük olduğu bir yapıda (6 katılım bankası) böyle bir sınırlama fazla katı olmuş denilebilir.

Altıncı madde danışma komitesinin bağımsızlığını tesis etmek için düzenlemeler içeriyor. Burada bağımsızlıktan, komite üyelerinin çalıştıkları bankaların yönetim kurulu ve diğer organlarından bağımsız çalışması kastediliyor. Bu maddelerin oldukça detaylı ve yerinde olduğunu söyleyebiliriz.

Yedinci madde danışma komitesinin görev ve yetkilerini tanımlıyor. Bu görevlerden bir tanesi de “aldığı kararları içeren periyodik raporları danışma kuruluna sunmak” olarak belirlenmiş.

Fakat bu fıkranın işleyişinin nasıl olacağı da tam açık değil. Danışma kuruluna sunulduktan sonra ne olacağını bilmiyoruz, bir danışma kurulu bu raporları onaylayacak mı, bir yaptırımı var mı? Bu haliyle sadece bu raporu sunup danışma kurulunu bilgilendirmiş olacak gibi anlaşılmakta.

Danışma komitesinin diğer bir görevi de “Bankanın yıllık faaliyet raporunda yer almak üzere, danışma komitesinin dönem içi faaliyetleri hakkında bilgi vermek ve banka faaliyetlerinin faizsiz bankacılık ilke ve standartlarına uygunluğuna ilişkin değerlendirmede bulunmak” olarak açıklanmış. Bu madde dünya uygulamalarıyla uyumlu. Ancak içeriğin nasıl olacağı önem arz ediyor.

Yine aynı maddede, son olarak “danışma komitesinin Danışma Kurulu tarafından belirlenen ilke ve standartlara ve alınan genel nitelikli kararlara aykırı kararlar alamayacağı” ifade edilmiş. Bu maddeden danışma komitesinin, danışma kurulunun genel nitelikli bir kararının veya standardının olmadığı bir konuda bir karar alabileceğini anlıyoruz. Fakat uygulamada bazı aksaklıklar yaşanabilir. Örneğin bir katılım bankası yeni bir ürün geliştirdiğini varsayalım. Bu ürünle ilgili bankanın danışma komitesi bir karar aldı ve ürünü fıkhi olarak uygun buldu.

Başlangıçta bu konuda zaten danışma kurulunun genel nitelikli bir kararı yoktu. Karar alındıktan sonra banka bu ürünün pazarlamasını yaptı ve piyasaya sürmüş olsun. Aradan iki-üç ay geçtikten sonra bu kez danışma kurulu bu ürünle ilgili bir genel karar alacak olursa ve aldığı karar ürünün fıkhi olarak uygun olmadığı yönünde olursa ne olacak? Bankanın emeğinin heba olması ve müşterileri nezdinde de zor bir durumda kalması kaçınılmaz olacaktır. Bütün bu işlemler ürün çıkmadan önce yapılsa daha uygun olabilirdi.

Sekizinci Madde, danışma komitesinin çalışma usul ve esaslarını kapsamlı şekilde düzenlemiş. Bu madde ile BDDK, zaten halihazırda devam eden işleyişi resmiyete kavuşturmuş olduğu anlamına geliyor.

Dokuzuncu madde ile bankanın faaliyetlerinde, sözleşmelerinde, yeni ürünlerinde Şer’i uyumun tamamen tesis edilmesi amaçlanıyor. Burada faizsiz bankacılığa uyum faaliyetlerinin neleri kapsadığı maddeler halinde sayılıyor. Ayrıca bu uyum faaliyetleri ile görevli olacak birim ya da personellerin belirlenmesi isteniyor. Uyum faaliyetleri ile ilgili görevli birimin de üç ayda bir denetim komitesine rapor sunması gerekiyor.

Onuncu maddede faizsiz bankacılık denetim faaliyetleri düzenleniyor. Bu maddede bankanın faaliyetlerinin faizsiz bankacılık prensiplerine uygunluğu denetleme görevi bankanın kendi iç denetim birimine verilmiş. İç denetim birimi de bankanın denetim komitesine üç ayda bir rapor sunmak zorunda.

Dokuzuncu ve onunca maddede düzenlenen meseleler kısaca şu şekilde izah edilebilir: Bankanın faaliyetlerinin Şer’i uyumunu sağlamak için bir birim görevlendirilecek, görevlendirmeyle kalmayacak bu birimin yaptığı uyum faaliyetleri bir de iç denetim birimi tarafından denetlenecek.

İç denetim birimi de üç ayda bir denetim komitesine rapor sunarak mevcut durumun ne olduğu konusunda denetim birimini bilgilendirecek. Bununla da kalmayacak gerek uyum gerek denetim faaliyetlerinde de görev alacak personelin hangi özelliklerde olması gerektiğini de söylüyor. Bu da bir sonraki maddede düzenlenmiş. Yani BDDK uyum faaliyetlerinin göstermelik değil, gerçekten hakkıyla yerine getirilmesini istiyor.

On birinci madde hem uyum ve denetim faaliyetlerinde hem de danışma kurulu sekreteryasında görev alacak personelin “ya katılım bankalarında asgari üç yıl görev yapmış olması ve faizsiz finans konusunda sertifikalı eğitim almış olması ya da faizsiz finans alanında yüksek lisans veya doktora düzeyinde eğitim almış olması” şartını getirmiş. Bu maddede “sertifikalı eğitim”in kapsamının ne olduğunu bilmiyoruz.

On ikinci maddede getirilen düzenlemeler ile artık müşteriler danışma komitesinin aldığı kararlarla ilgili bilgilendirilebilecek. Bilgilendirme sürecinin nasıl olacağı, müşterinin nereye, nasıl başvuru yapacağı ile ilgili usul ve esasları belirleme görevi de TKBB’ye verilmiş.

On üçüncü maddede bankaların danışma komitesi üyeleri ile ilgili bilgilerin kendi internet sitelerinde yer alması zorunlu hale getiriliyor. Bu da önceki maddedeki gibi şeffaflığı sağlama noktasında önemli adımlar. On dördüncü madde ile tebliğde sayılan hususların etkin bir şekilde yerine getirilmesi için bankaların yönetim kurullarına görev veriliyor.

On beşinci madde ile kalkınma ve yatırım bankalarının faizsiz ilke ve standartlarına yönelik uyumu ile ilgili hususlar düzenlenmektedir. Kalkınma ve yatırım bankalarının da katılım bankaları gibi farklı İslami finansman yöntemleri ile müşterilerine finansman sağlamasının önü açılmakta ve buna yönelik sorumlulukları belirlenmektedir. İlgili maddenin ilk fıkrasında “Bankaların Kredi İşlemlerine İlişkin Yönetmeliğin 19 uncu maddesinin birinci fıkrasına” atıfta bulunulmaktadır. 25 Ocak 2019 30666 sayılı resmî gazetede yayımlanan “Bankaların Kredi İşlemlerine İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” in ilgili maddesi bu işlemleri şu şekilde açıklıyor:

“Kalkınma ve yatırım bankaları, bu madde hükümleri ile bu madde hükümlerine dayalı olarak yapılacak düzenlemelere uygun olmak ve münhasıran faizsiz yöntemlerle sağlamış oldukları kaynaklarla sınırlı olmak üzere, müşterilerine birinci fıkrada sayılan yöntemlere dayalı olarak finansman sağlayabilir.” (Madde 19 fıkra 10)

İlgili fıkrada katılım bankalarının müşterilerine sundukları farklı İslami finans sözleşmeleri tanımlanıyor. 4 kategoride sınıflandırılan bu sözleşmeler; kiralama, ortaklık, vekalet ve diğer yöntemlerdir. Bunlar, katılım bankaları halihazırda kullanmasa da ileride bunlara dayalı olarak ürünler çıkarabileceği tüm finansman yöntemlerini içermektedir. Kalkınma ve yatırım bankalarının da bu yöntemler ile müşterilerine finansman sağlamasının önü açılmaktadır.

Ancak bunu hangi kaynaklardan yapabilecekleri de Madde 19 fıkra 10’da özellikle belirtilmektedir “münhasıran faizsiz yöntemlerle sağlamış oldukları kaynaklarla”. Bu kaynaklar her ne kadar belirtilmese de mevcut durumda bazı kalkınma ve yatırım bankaları tarafından da ihraç edilen sukukları işaret etmektedir.

Çünkü kalkınma ve yatırım bankalarının kâr zarar esasına göre fon kabul etme yetkileri bulunmamaktadır. Sonuç olarak kalkınma ve yatırım bankalarının da sukuk ile elde ettikleri fonları belirtilen İslami sözleşmelerle müşterilerine kullandırılması yolu açılmakta ve buna yönelik usul ve esaslar bu Tebliğ ile düzenlemektedir.

Genel Değerlendirme

BDDK son dönemde katılım bankalarına yönelik oldukça önemli yasal düzenlemeler yapmaktadır. Bu düzenlemelerin dünya örnekleri dikkate alınarak ve Türkiye’ye uygun değişikliklerle gerçekleştirdiği görülmektedir. Her ne kadar bazı noktalar eleştirilebilir olsa ve muğlaklıklar bulunsa da sektörün temellerinin daha sağlamlaşmasına destek olacağı muhakkaktır. Sektördeki uygulamalar da ileride mevzuatta bazı değişiklikleri elzem kılabilir. Önümüzdeki dönemde de akademi, sektör ve düzenleyiciler arasındaki iyi niyetli ve paylaşımcı çabalar Türkiye’de İslami finansın sağlıklı bir şekilde yaygınlaşmasına imkân tanıyacaktır.”

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir