İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Kâr payı ve faiz aynı şey değil!”

Diyanet İşleri Başkanlığı  Din İşleri Yüksek Kurulu Eski Uzmanı ve Hatay Emekli İl Müftüsü Mustafa Varlı, Seher Kadıoğlu’na konuştu. İslamiyette haram ve helaller konusunda yıllar süren araştırma ve bilgi birikimini Ensar Yayınları’ndan çıkan İslam’a göre Haram Davranışlar kitabında toplayan Varlı, kâr payı ile faizin aynı olmadığını vurgularken sigortanın da İslami açıdan yardımlaşma esaslı bir müessese olduğunu ifade etti. İşte Varlı’nın Kadıoğlu’na verdiği röportajdan kâr payı ve sigorta ile ilgili bölümler:

“‘Şüpheli şeylerden sakınmak insanları haramdan korur’ bahsini görünce ilk olarak aklıma kâr payı geliyor. “Kâr payı faizle aynı şey, kendinizi kandırmayın” diyen çevrelerden etkilenmiş biri olarak soruyorum: Ülkemizde İslâmî bankacılık tam anlamıyla işletilemiyorsa, ticaret yapmak İslâmî açıdan tehlikeli olmuyor mu? Kâr payı veren bankalara para yatıranlar aslında bir faiz işletmesine mi paralarını yatırıyorlar?

Öncelikle belirteyim ki; kâr payı, faizle aynı değildir. Böyle bir yanlış hükümle kimse kimseyi etkileyip kandırmasın. Kâr payı bir ticarî işlem sonucu kazanılan miktardır, faiz ise henüz hiçbir işleme ve eyleme başlamadan, belirli bir zaman sonra ödenmesi taahhüt edilen fazla paradır. Bu iki kavram arasında çok açık ve ciddî farklar vardır.

Ülkemizde İslâmî bankacılığın tam işletilip işletilemediği kritiğini yapmak, şüphesiz bana düşmez. Ancak şunu belirtmekte yarar vardır: “Marifet iltifata tabidir” özdeyişimizde olduğu gibi, İslâmî usullerden şaşmak istemeyen tüccar, dilerse kendi inancına uygun sistem içinde rahat bir ticaret yapabilir. Fakat “hepsi aynı, kendinizi kandırmayın” propagandası karşısında panikleyenler sayesinde belki “İslâmî bankacılık tam anlamıyla işletilemiyor” görüntüsüne sebep olmaktadır. Nitekim nakit kredi verme hariç, ticaretteki tüm bankacılık işlemleri (bildiğim kadarıyla) bugün, İslâmî bankalar yoluyla yapılabilmektedir ve diğer banka sisteminden farklı değildir. Yeter ki İslâmî bankacılık, bir öcü olarak gösterilmesin. Kredi konusu da nakit para verme yerine mal ve hizmet ticareti karşılığında borçlandırma yoluyla telafi edilmektedir. Bu hizmet de kâr payı karşılığında toplanan mevduat ile yapılmaktadır. Bunun için günümüzde de ticaret yapmak, İslâmî açıdan tehlikeli olmadığı gibi, kâr payı veren bankalara para yatırmak da faiz işletmesine katkıda bulunmak anlamına gelmez.

Bankaların verdiği faiz ile İslâmî bankaların dağıttığı kâr aşağı yukarı birbirinin aynı. Bu nasıl oluyor?

Doğru söylüyorsunuz. İncelediğimiz zaman bankaların faiz oranlarıyla İslâmî bankaların (ki bunlara katılım bankaları da denmektedir) dağıttıkları oranlar, hemen hemen aynı paralelliktedir. Bazıları bu oranların aynı paralellikte olmasını, faiz ve kâr payının aynı şeyler olduğunun bir kanıtı olarak düşünebilirler. Oysa bunun sebebi, faiz ile kâr payının aynı olması değil, İslâmî bankaların ticarî faaliyetlerini devam ettirmek için içinde bulundukları piyasa şartlarına uyma zorunluluğudur. Meselâ İslâmî bankalar bir şirkete ya da bir şahsa fon kullandırırken piyasadaki kredi oranlarına yakın oranlar vermek zorundadır. Bu mantık diğer bankalar için de aynı şekilde işler. Özetlemek gerekirse; İslâmî bankalar ticarî faaliyetlerini devam ettirmek için piyasa şartlarında oluşan oranları takip etmek zorundadırlar. Tekrar etmek gerekirse; İslâmî bankaların fon kullandırım oranlarının faiz oranlarıyla aynı paralellikte hareket etmesi, işlemlerin de faizli işlemler olduğunu göstermez.

İslâmî Prensiplere Uygun  Sigorta Sözleşmesi

Sigortacılık konusunda derin açıklamalar yer alıyor kitabınızda. Ayrıntıları merak edenler kitabınızdan takip edebilirler. Burada Hangi sigorta haram, hangisi helâl? Kısaca açıklayabilir misiniz?

Sigorta, İslâm’ın ilk dönemlerinde bilinmeyen, yakın zamanlarda ortaya çıkmış bir sözleşme şeklidir. Bunun için İslâm’ın temel kaynaklarında bu konuda bir açıklama yoktur. Ancak daha sonraki dönemlerde İslâm bilim adamları bu konu üzerinde değişik görüşler ileri sürmüşler ve sonuçta Sosyal sigortalar ile karşılıklı sigortanın, “hedefi yardımlaşmaktır” gerekçesiyle caiz olduğu konusunda görüş birliğine varmışlardır.

Burada bir genelleme yapmak gerekirse denebilir ki; her sözleşme için İslâm dininin öngördüğü temel prensipler vardır. Meselâ; sözleşmede karşılıklı aldanma ya da aldatma, kumar ya da haksız hayalî ödeme veya faiz gibi şüpheler söz konusu olduğu zaman o sözleşme geçersiz kabul edilir, İslâmî prensiplere uygun değildir. Bu prensiplere aykırı bir husus içermeyen ve sözleşmede dinen aranan şartları taşıyan her sözleşme sahihtir, geçerlidir.

İslâm’ın ilk dönemlerinde ve müçtehit mezhep imamlarının yaşadığı zamanlarda bilinmeyen ve yakın zamanda ortaya çıkan sigorta sözleşmeleri de, söz konusu şartları taşıması halinde caizdir. İslâm dininin, sosyal ve ekonomik hayatla ilgili bütün düzenlemelerinin hedefi, hak ve görevlerde mutlak manada karşılıklı yardımlaşma ve kefalet esasına dayanan bir toplum meydana getirmektir. Buna göre, İslâmî prensiplere uygun olan sigorta, İslâm dinindeki bu yüce hedefe aykırı değildir.”

 

Güncel Meselelere İslami Fetvalar

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir